Nasılsın?
Dikkat! Bu yazı bol miktarda soru içerir!
“Kendimle temasta değilken seninle temasta olamam. Kendimi ararken seni göremem. Yani seni göremeden geçersem, lütfen hatırla, Bulamadığım benim, sen değil.'' Ruth Bebermeyer
----
Nasılsın?
Gerçekten nasılsın? Bunu senden başka bilen var mı?
Nasılım?
Gerçekten nasılım? Bunu benden başka bilen var mı?
Kalbim nasıl çarpıyor? Nefes alışım nasıl? Akıcı? Kesik kesik? Hızlı? Düzensiz?
Gözlerim nereye bakıyor, nasıl bakıyor? Gözlerim nereye bakmak istiyor?
Dilim neyi tadıyor? Neyin tadını arıyor? Neyle, kimle buluşmayı arzu ediyor?
Tenime değen kumaş parçasıyla işler yolunda mı? Çıplak yerlerim üşüyor mu yoksa keyifler yerinde mi?
Hava nasıl? Bedenim sıcak mı? Ya ruhum?
Hangi sesler geliyor kulağıma? Yükseklerden bir uçağın uğultusu? Üst kattan ayak tıkırtısı? Ya çalan müzik? Bu sesler bana ne hissettiriyor?
Peki bedenimden nasıl sesler yükseliyor? Kanımın akışını duyabiliyor muyum mesela?
Bu sırada zihnimden neler geçiyor, ne hızda geçiyor? Bu düşünceler geçidine izin mi veriyorum yoksa üzerlerine su sıkıp onları susturmak mı istiyorum?
Bedenim nasıl hareket ediyor?
Ayaklarım nereye gitmek istiyor? Ruhum şu an bana eşlik ediyor mu yoksa bir yerlerde takılıp kalmış mı?
Dizlerim kıvrık mı, düz mü durmak istiyor? Ayak tabanlarım nasıl bugün? Sağ ayağımın serçe parmağı nasıl?
Kambur mu duruyorum, dik mi? Bunu okurken değiştiriyor muyum duruşumu? Peki içimden nasıl durmak geliyor aslında?
Klavyede gezinen parmaklarım sadece hareket mi ediyorlar, yoksa ne yaptıklarının farkındalar mı? Bileklerim parmaklarımla nasıl bir ilişki kuruyor?
Nasıl hissediyorum kendimi? Üzgün? Huzurlu? Şaşkın? Donuk?
Neler hayal ediyorum? Umutla, umutsuzca?
Yine hangi düşüncemin peşine takılıp gidiyorum? Hop, tekrar geri geldim...
Neyi özlüyorum en çok? Neyi iple çekiyorum?
Delicesine korktuğum ne? Neyin yasını tutuyorum?
Hop, yine düşünceler geçidi var, bu kez sadece izliyorum...
Peki can’ım nasıl bugün? Can’ım nasıl atıyor, nerede atıyor? Can’ım ne renk?
Nefes almaya devam ediyor muyum hala?
Hala hayatta mıyım?
Yaşıyor muyum?
Gerçekten yaşıyor muyum?
Bunun farkında mıyım?
*
Böyle kollarım ardına dek açık, avuç içlerim gökyüzüne bakıyor. Başım hafifçe arkaya eğik, yüzüm göğe dönük. Gözlerim kapalı, belki hafif aralık. Ayaklarım dengeli bir şekilde yere basıyor. Tüm çıplaklığımla, sadece ben. Buradayım... Acımla, sevincimle, yasımla, coşkumla, üzüntümle, öfkemle, heyecanımla, korkumla ve korkusuzca, kırılganlığımla ve apaçık bir kalple ben varım ve buradayım...
Her nasılsam, öyle...
Şöyle biraz kenara çekilip, bu kolları ardına dek açık duran çıplak ben’i izliyorum. Ve merakla bakıyorum ona...
Ben, ben’i gerçekten görüyor muyum? Görünenin ötesini?
Ben’in şarkısını işitebiliyor muyum? Ya da sessizliğini?
Ben, ben’i hissediyor muyum?
*
Görünen o ki elimde cevaptan çok soru var. Ve ben soruda kalabilmeyi, soruyla oyun oynayabilmeyi seçiyorum. Cevaplar saklandıkları yerden çıkmasalar dahi. Hatta bazen bir cevap beklentisi bile olmadan. Bu cevapsız kalma halimi yargılamadan; ona korku ya da kaygı iliştirmeden, sakince durabilirsem eğer... İşte o zaman...
Fark ediyorum.
Peki hiç fark ettin mi, sen nasıl fark ediyorsun?